Seyyid Kutub (1906-1967)  

29 Mart 2009 Pazar

Haci ibrahim Kutub'un oglu olan Seyyid Kutup, 1906'da Asyut kasabasina bagli Kalia köyünde dünyaya geldi. Babasi köyde, sayilan bir kisi ve Vatan Partisinin bir üyesi olarak bilinmekteydi.
O zaman bu partinin baskanliginda Mustafa Kamil vardi. Haci Ibrahim Kutup ziraatla ugrasir, elde ettigi mahsulün bir kismini satar bir kismini da fakirlere infak ederdi. Annesi ise çok mütedeyyin ve asil bir aileye mensup birisiydi. Seyyid Kutub'a terbiyesiyle, sevgi ve sefkatiyle çok tesir etmisti.
Seyyid Kutup'un Hamide ve Emine adli iki kiz kardesiyle Muhammed adinda küçük bir de erkek kardesi vardi. Daha Kahire'de okurken babasini kaybedince, annesinin ve kardeslerinin bütün mesuliyetleri onun üzerine yikilmis oluyordu. O cia bu durumdan oldukça SIKilmisti. Bu SIKintidan biraz olsun kurtulmak için, annesini Kahire'ye tasinmaya razi eder ve Kahire`ye tasinirlar.
1940'da annesinin ani vefati Seyid Kutup'u oldukça etkilemisti. Kendisini. hayatta yalniz hissetmeye baslar. Bu konudaki duygularini bizzat kendisi bazi kitaplarinda anlatmaktadir.

SEYYID KUTUB'UN HAYATININ DÖNEMLERI
Seyyid Kutup'un hayatini dört ana bölümde toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi dogumundan 1919'a kadar olan bölüm. Seyyid Kutup bu devrede babasinin itinali dini terbiyesi altinda yetismisti. Bir tarafta köylerindeki medreseye devam ederken bir taraftan da babasinin özel terbiyesindeydi. Daha on yasina gelmeden Kur'an-i Kerim'in tamamini ezberlemisti.
Seyyid Kutup'un hayatindaki ikinci dönem ise 1920 ve 1939 arasindaki zamani içermektedir. Bu dönemde Kahire'ye giderek liseyi bitirir ve üniversiteye "Darul Ulum"a girer. Darul Ulum'a girmesindeki maksadi arap dilinde ihtisas sahibi olmakti. Kardesi Muhammed Kutub'un "Küçük Çigliklar" adli kitabinin önsözünde de anlattigi gibi Darul Ulum'da dört sene okumustu. Burada okutulan dersler ise Tarih, Cografya, Arap edebi-
yati, Ingilizce, Sosyaloji, Matematik, Fizik, Felsefe ve dini ilimlerdi.
Seyyid Kutup'u okutan hocalarin basinda ise Mehdi Allame geliyordu. Bu zat Seyyid Kutup'un "Sairin hayattaki görevi" kitabinin ön sözünde sunlari diyor: "Seyyid Kutup'un benim talebem olmasi bana çok büyük bir mutluluk veriyor. Eger hayatta benim ondan baska talebem olmasa bile onun varligi mutluluk olarak kafidir."
Darul Ulum'dan mezun olduktan sonra Milli Egitim Bakanliginda müfettis olarak görev alir.
Fakat bir yazar olarak görevini daha iyi yapabilmek için görevde fazla kalmayarak istifa eder. Bu siralarda hemen hemen her konuda kendisini yetistirmek için okumaya daldigini görürüz. Özellikle arapçaya çesitli dillerden çevrilmis eserleri incelemekte ve degerlendirmeye tabi tutmaktaydi.
Çok geçmeden Seyyid Kutup da tipki Taha Hüseyin, Abbas Mahmut Akkad ve Mustafa Sadik Rafi gibi harika bir yazar,olarak ortaya çikiyordu.
Onun yazilari da tipki ötekilerinki gibi ayni gazete ve dergilerde yayinlanmaya baslamisti.
Seyyid Kutup'un hayatinin üçüncü merhalesini ise 1939 ile 1951 yillari olusturmaktâdir. Bizim görüsümüze göre bu dönem ayni zamanda Seyyid Kutup'un Islâmi düsünceye dönüsünün de bir baslangici oluyordu. 1939'da "El-Muktatif' dergisi O'nun "Kur'an da Fennî Tasvir" adli bir makalesini yayinlamisti. Seyyid Kutup bu yazisinda bazi ayetlerden örnekler vererek Kur'an'daki sanatsal güzellikleri ve onun üstün icazini ortaya koyuyordu.
Bu yazisiyla ayni zamanda Kur'an'da icaz olayini inkar eden Akkad'in görüslerinden de ayrilmis
oluyordu. 1945 yilinda ayni konuda iki kitap yayinladi.
Seyyid Kutup bu kitaplarinin, almis oldugu dini terbiyenin bir semeresi oldugunu açikça itiraf etmekte, Kur'an'in uslubu ve harikaligiyla kendisini uyandirdigini kabul etmektedir. O'na göre ilmi Kelamin uslubu olan cedel, dinde pek neticeye götürmemektedir. Çünkü akil Kur'an'in inceliklerini ve harikaliklarini tam olarak anlamaktan acizdir. Arkasindan "Sahrada" adli bir kasidesini yayinlayan Seyyid Kutup, burada her seyin bir tertip ve ölçüye göre yaratildigini anlatmaktadir.
1946'da "Iste Sahtekarlik" diye bir kitabi daha yayinlandi. Bu kitabinda Abdullah Ali el-Kasimi ile iki konuda tartisiyordu. Bunlardan birisi "Insanin yaratmak konusundaki gücü" ikincisi ise "Insanin dinlere inanmasiydi". Akkad ve onun gibileri makalelerinde genelde Abdullah Ali'nin kitabini, dolayisiyla fikirlerini medhederken Seyyid Kutup siddetle tenkit ediyordu. Çünkü Abdullah Ali dinin hayatin gerçeklerine ters oldugunu, dine
tabi olanlarin gerilediklerini, özellikle Islâmin insani gerilettigini savunuyordu. Iste bundan dolayi Seyyid Kutup Abdullah Ali'nin demogojilerine yazdigi kitapda hücum ediyor, tenkit ediyor ve onlari çürütüyordu.
7 Ekimn 1946 da Seyid Kutup'un Islâmi fikre baslangiç olarak degerlendirilen "Konum Dersleri" adinda bir makalesi daha yayinlanmisti. Seyyid Kutup bu makalesinde Misir'in toplum yapisinin, siyasi, ahlaki ve sosyal yönlerden tenkidini yaparak, müslümanlari çalismaya çagiriyordu. Toplumun islahi için ne yapilmasi gerekiyorsa müslümanlarin yapmak zorunda olusunun Kur'an'in emri oldugunu söyleyen Kutup delil olarak Al-
lah'in su ayet-i kerimesini gösterip tefsirini yapiyordu: "Sizden iyiligi emreden, kötülükten sakindiran, bir topluluk olsun. Iste asil kurtulusa erenler onlardir. "

ISLAMA DOGRU YÖNELIS.
21 Ekim 1946 bu günkü medeniyeti tenkit ederek onun manevi degerlerden soyutlanmis, sadece maddi bir medeniyet oldugunu delillerle açikliyordu. 1948'in sonlarinda ise "Islâmda Sosyal Adalet" kitabini yayimladi. Kutub bu kitabinda insanligin arzu ettigi gerçek sosyal adaletin Islâmda oldugunu ve hakiki adaletin Kur'an'in
gölgesinden baska hiç bir yerde olmadigini açik açik anlatarak hayatin her alaninda oldugu gibi edebiyatin dahi Islâmi ölçülerden kaynaklanmasi gerektigini vurguluyordu.

1949'da Amerika'ya giden Kutub iki buçuk yil kaldi. Amerika'da kaldigi bu müddet içersinde Misir'daki arkadasi Tevfik el-Hakim'e gönderdigi mektuplarda Amerikan toplumunu ve medeniyetini devamli olarak tenkit ediyordu. Çünkü ; bu medeniyette ruhi degerlerden hiç bir sey yoktur, diyordu. Ayni mektuplarinda "El Melik" adli kitabini da tenkit ediyordu. Çünkü Kutup bu kitabi Islâmi fikirlerle yogrulmadan çok önce yazmisti.
Iste Seyyid Kutup arkadasina yazdigi mektuplarda bu kitabinin tenkidinde, "keske kitabin konusu Yunan felsefesine göre degilde, Islâmi ruhla yazilmis olsaydi. Insallah gelecekteki konular, hayata, kainata ve insana özel bir bakis açisi olan Islâmdan kaynaklanir" diyerek temennilerini de bildiriyordu.
Buna göre diyebiliriz ki Seyyid Kutup'un bu tarihten sonra edebiyata bakis açisi degismistir. Çünkü hayatinin önceki dönemlerine baktigimizda edebiyati din ile ilgisi olmayan bir güzellik olarak degerlendirmekteydi. Fakat simdi her seyin oldugu gibi edebiyatin da tüm konularini dogrudan dogruya Islâmdan almasi gerektigini söyle-
mektedir.

1951 ile 1965 yillarini kapsayan zaman parçasi ise hayatindaki dördüncü merhaleyi olusturuyordu. Kutup bu dönemde edebiyattan tamamen siyrilarak Ihvan-i Müslimin teskilatina katilmisti. Abdulhakim Abidin'in anlattigina göre Seyyid Kutup artik Ihvanin bir fikir elemani olmustu.
Gerçi yönetici olarak Ihvanda hiç bir makami yoktu ama iyi bir müntesip olarak Ihvanin gazetelerinde ve dergilerinde halki devamli olarak Islâma davet ediyordu. Bir ara, 1954'deki tutuklanmasindan önce "Ihvan-i Müslimin" adli gazetede yazi isleri müdürlügü yapmis, orada yazdigi yazilari bir araya getirerek birçok kitaplar olusturmustu.
Bu kitaplardan birkaçini burada zikretmeden geçemeyecegiz:
1- Islâm ve Dünyaya bakis
2- Iste Din Budur
3- Istikbal Islâmindir.

Kutup ayrica Ihvan-i Müslimin gazetesinde din ile devlet islerini birbirinden ayirarak dini siyasetten uzak tutan laik düsünceyi de siddetle tenkit eder, siyaset baskadir, din baskadir sloganinin bir hikaye oldugunu söyliyerek Islâmda böyle bir sey olmadigini haykirir. Çünkü Seyyid Kutup "Islâmin kalplerde bir inanç ve hayat için
bir kanun oldugunu" vurguluyordu.
Ezher üniversitesinin Kur'an-i Kerim'i tefsir etmede taklidi tutumunu da açikça tenkit eden Kutub bu konuda söyle diyordu:
"Bu gün bütün dünya sosyalizm ve kapitalizm gibi belirli sosyal fikirlerin pesinde gitmektedir. Onun için Ezher üniversitesi Islâmi kültürü her yönüyle halka götürmelidir. Ibadette, inanç ve hayatin her alaninda, Islâmin kendisine has, her türlü noksanliklardan uzak ölçülerinin oldugunu izah etmelidir. Ister siyasette olsun, ister iktisatta ve ister cezalarda olsun Islâmin hayatin her konusu için ölçüler koydugunu anlatmali ve Islâmi günlük hayata hakim kilmak için çalismalar yapmalidir.

SEYYID KUTUB'UN SEHADETI
Seyyid Kutup Islâma inanmis ve inandigi davanin gerçeklesmesi için de bir çok çalismalar yapmis büyük bir mücahitti. 27 Kasim 1954'de, Ihvan-i Müslimin Misir devlet baskani Cemal Abdunnasir'a suikast girisimiyle itham edildiginde Seyyid Kutup'da Ihvan-i Müslimin saflarina katilmisti.
Bundan dolayi Ihvan-i Müslimine mensup birçok müslümanla birlikte Seyyid Kutup'da tutuklandi. Yapilan yargilamanin neticesinde Seyyid Kutup'a agir islerde çalistirilmakla birlikte on bes sene agir hapis cezasi verildi. Artik Seyid Kutup Kahire'den bir kaç km. uzakta "Limanneze" hapishanesinde yasamaya baslamisti. On sene hapis yattiktan sonra o zamanin Irak devlet baskani Abdusselam'in Abdunnasir'i ziyaret ederek
Seyyid Kutup'u serbest birakmasini istemesi üzerine Kutub 1964'de serbest birakildi.
Hapisten çikan Kutub 1965'de "Yoldaki Isaretler" adli kitabini yayinlayinca tekrar tutuklanir.
Bu tutuklamada yine Ihvan-i Müsliminden bir çok müslüman vardi. Gerekçe olarakta Ihvan-i Müsliminin devlete karsi darbe girisimini ileri sürerek Ihvani ve Seyyid Kutup'u darbecilikle itham ediyorlardi.
22 Agustos 1966'da Seyyid Kutup'a idam cezasi verildiginde, Assam el Attarin kitabinda anlattgina göre Kutub bu karari tebessüm ve Allah'a kavusmanin verdigi büyük bir mutlulukla karsilamisti. Muhammed Ali Eenna'nin dedigine göre Seyyid Kutup'un asilmasina asil sebep "Yoldaki Isaretler" adli kitabi idi.
Seyyid Kutup'a verilen bu idam karari, Islâm alemine yayildiginda Pakîstan'da Karaçi içinde Cemaati Islâminin mepsuplari tarafindan bir yürüyüs tertiplenmis ve olay kinânarak Abdunnasir'dan karari yeniden gözden geçirmesi istenmistir.
Ayrica yine Pakistan'da "Meclisi Nizami Islâm", "Cemaati Islâmi", "Cemaati Avami"de bu karari ayni sekilde kinamislardi. Diger taraftan Ingiltere'de Rabitatül Islâm, Lübnan'da "Cemaati Islâm" teskilati, Ürdün'de birçok dini sahsiyetler, Sudan'da Seyyid Allal El Fasi ve Istiklal partisi baskani Ahmet el-Hatib, Irak'taki Rabitanin
baskani Seyh Emcek Eczzehavi ve bir çok Islâm alimleri Abdunnasir'i bu kararindan dolayi kinamis ve vaz geçmesi için ikaz etmislerdi.
Bütün bunlara ragmen 9 Agustos 1967 sabahi Lübnandaki "Ennebar"gazetesiyle Misir'daki "El-ehram" gazetesi idam haberini su cümlelerle veriyorlardi.

"...Çelik migferli askerlerden bir grup hazirlanip, agir silahlar artirilarak Kahire hapishanesinin etrafinda bir hisar olusturuldu. Gazetecilerin hapishaneye girisi yasaklandi. Seyyid Kutup idam edildikten sonra da gazetecilerden bölgenin terk edilmesi istendi."
Seyyid Kutup bir çok kiymetli kitap yazmisti. Basta Kur'an-i Kerimin bir tefsiri olan "Fizilal-i Kur'an" olmak üzere hemen hemen her konuda eseri vardir. Özellikle Islâmi konularda, edebiyat ve egitim konularindaki eserleri daha çoktur.
Bunlardan hemen hemen hepsi de türkçeye çevrilmistir.

Allah ondan ve onun gibi mücahidlerden razi olsun.

Kaynak: Altinoluk dergisi

Hazirlayan: Ekrem Yolcu

AddThis Social Bookmark Button

Email this post


Seyyid Video  

6 Mart 2009 Cuma


- Click here for more free videos

AddThis Social Bookmark Button

Email this post


Seyyid Kutub Anısına  


*Seyyid Kutub'un Mesajını Gündemleştirmek*
1966 yılının Ağustos'unda Mısır'da şehit edilen Seyyid Kutub; görüşleri,
çabaları ve tanıklığıyla Müslümanların yolunu aydınlatmaya devam ediyor.
Seyyid Kutub'u anlamak
bağlamında Yazıan yazıyı ilginize sunuyoruz.


*SEYYİD KUTUB'U ANLAMAK ve ÇABASINI GÜNDEMLEŞTİRMEK*





Yolumuzu aydınlatan, eserleri ve mücadeleleriyle bize ışık tutan öncü ve
örnek insanları anmanın asıl amacı, kuşkusuz, onların düşüncelerini
değerlendirip tartışmak, doğrularını daha ileriye götürüp yaşatmak, vermek
istedikleri mesajı anlamaya, gündemleştirmeye çalışmak olmalıdır. Bu amaçla
gerçekleştirilen çabalar; aynı zamanda, kendi konumumuzu, duruşumuzu gözden
geçirmeye katkıda bulundukları, sağlıklı ve müşterek bir muhasebede
bulunmaya zemin hazırladıkları ölçüde anlam ve değer kazanacaktır.


Seyyid Kutub, Kur'an'ın gölgesi altında sahih bir istikamete, yola kavuşmuş;
bu yolun en önemli, en güzide yolcularından biri olmuş, öncü kişiliğiyle
yoldaki engelleri, sapma ve bozulmaları, zorlukları göstermeye çalışmış,
Kur'an meşalesinin aydınlatıcı ve kimlik aşılayıcı gücü eşliğinde yoldaki
işaretleri gözler önüne sermeye çalışmıştır.


29 Ağustos 1966 tarihinde zalim Mısır yönetimince şehit edilen Seyyid Kutub,
Türkiye'de ve Türkiye dışında, kendini İslâm'a nispet eden insanların
Kur'an'a yönelmesinde, çok yeterli, sistemli ve tutarlı olmasa da Kur'an'la
yeniden irtibat kurulmasında şüphesiz çok etkili olmuştur.


Kitab'ı terk eden, arkasına atan, ona sadece saygı duymakla yetinen,
geleneksel ve modernist kimi yaklaşımlar, hurafeler arasında boğulan
insanlar, özellikle Türkiye'de uzun tarihî dönemlerden sonra, ciddi olarak
Kutub'un çabalarıyla Allah'ın mesajını kavramaya ve bu bağlamda arınmaya
başlamışlardır.


Cahilî anlayış ve ortamlar içerisinde yaşayan Müslümanların Kur'an'la ve
dolayısıyla İslâm'la aralarındaki büyük mesafenin giderilmesinde /
azaltılmasında büyük etki sahibi olmuş; bağımsız Müslüman kimliğinin
kazanılmasında yaşamı, inancı, görüşleri ve şehadetiyle bize sınırlar
ötesinden şahitlik yapmış bir dava adamıdır Seyyid Kutub.


Seyyid Kutub, geniş bir yelpaze oluşturan İslâm düşünce tarihinde
rastladığımız ve alışageldiğimiz bir düşünür/mütefekkir tipi değildir.
Şüphesiz onun en büyük mirası; saltanatçı, mezhepçi, taklitçi, takiyyeci,
mistik, hurafeci, modernist, ulusçu, uzlaşmacı ve hatta tekfirci
anlayışların ötesinde, "merhale bilinci" içerisinde bir toplumsal dönüşümü
ve örnek bir neslin oluşumunu öncelemesidir. *"Doğrudan Kur'an kaynaklı bir
ıslah projesi"* sayılabilecek bir çabadır bu.


Ra'd Suresi tefsirinin girişinde, tefsirini insanlarla Kur'an arasında bir
köprü kurmak için yazdığını, sahih bir bilinçlenme, itikad ve hayat idrakine
ulaşmada Kur'an'la doğrudan temasa geçilebilirse artık yazdığı tefsire de
ihtiyaç kalmayacağını belirtmektedir. Bir müfessirin, yazdıklarının işlevini
belirtmesi açısından bu, çok önemli ve başka bir örneği de pek bulunmayan
bir vurgudur. Ne yazık ki bu vurgu sürekli gözden kaçırılmış, yeterince
anlaşılamamıştır. İlk zamanlarda Seyyid Kutub'un çeşitli alanlardaki
görüşlerini, Türkiye Müslümanlarının birikimi tahkik ve analiz etmeye de
henüz yeterli bir düzeyde olmamıştır. Onun vurguladığı hususları, düşünsel
gelişimini, başarısını ve kimi eksikliklerini kavrayıp ayrıştıracak bir
perspektife, yeterli bir zihinsel donanıma ve işlevsel bir zindeliğe sahip
olunamamıştır.


Seyyid Kutub, bu çağda da insanlığa önderlik edecek tek sistemin İslâm
olduğunu söylemiştir. Ancak bu din; imanın üstünlüğüne inanmış, vahiyle
şekillenmiş, donanımlı, ahlâklı ve şahsiyetli, çalışkan ve münevver,
insanları imrendiren bir topluluk, bir ümmet tarafından temsil edilmedikçe
fonksiyonunu yeterince yürütemeyecektir. Seyyid Kutub bu yüzden, yapılması
gereken ilk şeyin, var olduğu sanılan bu topluluğu, bu Kur'an neslini
oluşturmak olduğunu ısrarla vurgulamıştır. *Yoldaki İşaretler*, bu neslin
bir bakıma nüvesini, çekirdeğini oluşturacak öncü bir cemaat, öncü bir
topluluk için Kur'an ve Sünnet merkezli bir program, bir oluşum ve ıslah
kılavuzu mesabesindedir.


Kutub'a göre Kur'an temel kaynaktır. İlk Kur'an nesli, o eşsiz kaynaktan
doğrudan beslendiği ve onun mesajını yaşamlaştırdığı için tanıklıklarını
yerine getirmiş, Rasulullah ve arkadaşları bir süreç içerisinde, merhale
merhale güzel bir birlikteliğin, vahye uygun yaşamanın ve mücadele vermenin
örnekliğini, sünnetini oluşturmuşlardır. Kutub; Kur'an'dan ve vahyin ilk
öğrencilerinin örnek ve ibretlerle dolu pratiğinden
uzaklaşmış/uzaklaştırılmış bir iklimin çocuklarını yeniden o diriltici
mesajla uyanmaya, silkinmeye, izzet ve vakar kazandıracak bir zindeliğe,
aynı zamanda sorumluluğa çağırmıştır. Böylece ilahî bildirimin bir bakıma
özünü oluşturan tevhid de kelâmî, felsefî, tasavvufî ve spekülatif bir
kavram olmaktan öte, birey ve toplum hayatının bütün alanlarını kuşatması
gereken bir esas olarak görülmeye, kavranmaya başlamıştır. Zira kişinin
öncelikle nefsinde olanı değiştirmesi, kendini Allah'tan başkasına
ubudiyetten kurtarması ve tağutların otoritesi karşısında net bir ilah
inancına kavuşması gerekmektedir.


Seyyid Kutub, ne yazık ki yeterince anlaşılamamıştır. Hem Arap dünyasında
hem de diğer coğrafyalarda onunla ilgili farklı görüşlerin savunulduğunu,
kendini ona nispet eden ve fakat onu yeterince anlamadığı görülen kimi kişi
ve çevrelerin ortaya çıktığını biliyoruz. Yaşadığımız ülkede de bir grup
insan onun görüşlerini ve çabalarını önemseyip Türkiye'deki İslâmî uyanışa
güç kattığını söylerken, ikinci bir grup onun düşüncelerinin mevcut
geleneksel formu zedeleyen, dışarıdan gelen, maceracı ve hatta zararlı bir
fikir cereyanı olarak görmüştür. Üçüncü bir grup ise bir zamanlar onun
görüşlerini benimserken şimdi yerli yersiz, haklı haksız onu eleştirmeye ve
hatta reddetmeye başlayanlardır. Bu noktada kimileri; Seyyid Kutub'un,
Müslümanları tek boyutluluğa, sığ bir düşünce yapısına ittiğini ileri
sürmüşlerdir. Temel ilke, hedef ve yöntemler konusunda böyle bir tekliğe,
billurlaşmış bir tevhidî anlayışa ulaşmak, kötü bir şey olmanın ötesinde
Kur'an'ın da belirttiği, istediği bir husustur. Kaldı ki Kutub'un
yazdıkları, yaptıkları ve yapmak istedikleri, hareketli ve zengin bir
içeriğe sahip olan hayatı, tartışmaları ve sıra dışı yorumları onunla ilgili
bu tür iddiaları yalanlamaktadır. Çünkü o, şiirden diğer edebî türlere,
ekonomiden toplumsal ve siyasal yapıya, kadın konusundan dünya barışına,
Filistin sorunundan Amerika'ya, modern ideolojilere kadar, değişik birçok
alanda kafa yormuş, eserler vermiştir. Tefsirinin ve *Yoldaki İşaretler *adlı
çok önemli eserinin yanı sıra, sözgelimi *Kur'an'da Kıyamet Sahneleri
*ve* Kur'an'da
Edebî Tasvir *gibi eserleri hâlâ alanının çok önemli başvuru kaynakları
olarak kabul edilmektedir.


Seyyid Kutub, söyledikleri kesinlikle doğru ve değişmez olan, tartışılmaz
bir tabu değildir, olmamalıdır elbette. Böyle bir şeyi o da istememiştir.
Değişen koşullar eşliğinde onun çizgisi de yenilenerek geliştirilmeli, eksik
yönleri ortaya konmalı, yanlış ya da eksik görüşleri varsa onlar tashih
edilmelidir. Fakat bu iyi niyetle, yapıcı bir tutumla ve yine Kur'an'ın
gölgesinde yapılmalıdır. Sorunlarımızı ve içinde dönendiğimiz vakıayı Kur'an
âyetleriyle okumamız gerektiği gibi, onun düşünce ve yaklaşımları da ciddi
bir analize, anlama uğraşına tabi tutulmalı ve günümüz koşulları açısından
yeniden değerlendirilerek gündemleştirilmeli, zenginleştirilerek açılım
kazandırılmalıdır.


Müslümanların kimlik ve değer erozyonundan kurtulamadıkları, çeşitli zorluk,
baskı ve suçlamalarla kuşatıldıkları bugünlerde Seyyid Kutub'un çağrısına
kulak vermenin, Kur'an'ın bütünlüğünde ve aydınlığında yaşadığımız şartları
ve sorunları da gözeten bir basiretle onun çabasını gündemimize taşımanın,
çoğaltıp zenginleştirmenin, yenilemenin ve yaygınlaştırmanın önemi bir kere
daha öne çıkmaktadır.


Bir düşünür, bir edebiyatçı, bir öncü, bir dava adamı, dahası bir şahid ve
bir şehid olarak bizi vahyin hayatla bütünleşmiş mektebine ve Rasulullah'ın
çağları aşan örenkliğine, ocağına çağıran Seyyid Kutub'u şehadetinin 42.
yılında saygı ve rahmetle anıyoruz.

AddThis Social Bookmark Button

Email this post


Seyyid Kutub ve Hayatı  




Hayatı 1906 yılında Mısır'ın Asyut kasabasısında, dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Orta ve lise tahsilini el-Ezher de bitirdi. Kahire Üniversitesi'nin Darul Ulum fakültesine girdi. 1933 yılında mezun oldugu fakülteye aynı yıl öğretim görevlisi olarak tayin oldu. 1939 ve sonrasında İslami düşünceye yöneldi. 1946'da yayımladığı Konum Dersleri isimli makalesini yayımladı. Çoğuna göre bu makalesi onun İslami düşünceye girişini temsil eder. Makalesinde toplumun ıslahının ve Müslümanların bu yönde çalışmasının Kur'an'ın emri olduğunu savunuyor, Mısır'ın o dönemki toplumsal yapısını ve geçirmekte olduğu dejenerasyonu eleştiriyordu.

1949 yılında ABD'ye gitmiştir. Bu dönem boyunca Amerikan yaşam tarzını ve toplumunu, tanık olduğu ırkçılığı eleştirmiş ve Amerikan medeniyetini primitif olarak görmüş ve reddetmiştir. Ayrıca, 1949 yılında, o yurtdışındayken, İslam'da Sosyal Adalet isimli eseri yayımlanmıştır. Bu eserinde gerçek sosyal adaletin İslam'da olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca yine ABD'deki yıllarında, daha önce kaleme almış olduğu edebi makale ve eserleri eleştiriyor, o dönemlerde sahip olduğu daha seküler olarak tanımlanabilecek edebiyat anlayışından ziyade edebiyatın da kaynak olarak en başta İslam'ı alması gerektiğini savunuyordu.

Kitaplarında, genellikle geleneksel İslam'a karşı, sahih bir çizgiyi savundu. Tasavvufta var olan hurafeleri eleştirdi.


Kutub, 1954-1964 arasında
on yıl hapishanede kalmış,
29 Ağustos 1966'da idam edilmiştir.Mısır'a döndüğünde, kamu hizmetinden ayrılıp Müslüman Kardeşler teşkilatına katılmıştır. Teşkilatın gazete ve dergilerinden devamlı olarak düşüncelerini aktarmaya çalışırken, teşkilatın genel düşüncesiyle kendi fikirleri arasındaki bazı farklılıklar ortaya çıksa da, Mülüman Kardeşler ile olan ilşkisi devam etti.

Cemal Abdül Nasır'a düzenlenen 1954 tarihli suikast girişimi nedeniyle birçok Müslüman Kardeşler üyesi gibi o da tutuklandı. Yargılama sonunda Seyyid Kutub'a on yıl ağır hapis cezası verilmiştir. Hapiste ileride büyük bir önem ve üne kavuşacak iki eseri olan, Kur'an tefsiri Fi zilâl-il-Kur'an ve Kutub'un siyasi ve düşünsel görüşlerinin en son ve bütününü ifade eden Yoldaki İşaretler`i kaleme almıştır. 1964'te serbest bırakıldıktan sonra, 1965'te tekrar tutuklandı. Bu kez de birçok Müslüman Kardeşler üyesi ile birlikte tutuklanmıştı ve tutuklanma nedeni devlete karşı bir darbe girişimi idi. 22 Ağustos 1966'da hakkında idam cezası verildi. Kararı Pakistan, İngiltere, Lübnan, Ürdün, Sudan ve Irak gibi ülkelerdeki birçok dini otorite ve grup tepkiyle karşılasa ve Nasır'ı kararından döndürmeye çalışsalar da, Seyyid Kutub 29 Ağustos 1966'da idam edildi.

Mahkeme heyeti onu idama mahkum ettiğinde Kutub'un ağzından şu sözler dökülmüştü:

“ Eğer Allah kanunu ile mahkum edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkum olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.

Türkçeye Çevrilen Eserleri
Fi Zilalil Kuran (tefsir)(10 Cild),
Yoldaki İşaretler,
İslamda Sosyal Adalet,
Din Budur,
İslam Düşüncesi İlkeleri-Esasları(3 cild),
İstikbal İslamındır,
Kadın ve Aile.

AddThis Social Bookmark Button

Email this post


 

Design by Blogger Buster | Distributed by Blogging Tips